Kategoriler
Genel

Gazetecilikte Dijital Dönüşüm

Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın moderatörlüğünde; “Gazetecilikte Dijital Dönüşüm” isimli online bir söyleşi düzenlendi. Gazetecilikte dijitalleşme sürecinin konuşulduğu etkinliğe konuşmacı olarak TGS Akademi koordinatörü Orhan Şener katıldı.

“Türkiye’de Gazetecilikte Dijital Dönüşüm Hangi Seviyede“

Orhan Şener’in TGS Akademi bünyesinde yaptığı önmeli çalışmalarına değinerek söyleşiye başlayan Süleyman İrvanın; “Covid meselesiyle birlikte dijital dönüşüm zorunlu hale geldi. Basılı gazete ne olacak, bitecek mi, bitmeyecek mi derken birden bire doğal seleksiyon gibi bir şey oldu. Gündemimizde artık basılı gazetenin ömrü ne kadar sürecek gibi sorular yok, her şey ister istemez dijitale döndü. Dijital dönüşüm devam eden bir süreç aslında. Türkiye bu süreci ne kadar yakalayabilmiş durumda ve gazetecilikte dijital dönüşüm hangi seviyede?” Sorusunu; “Dijital dönüşüm ‘high word’e dönüşmüş halde, çok fazla telaffuz ediliyor ama anlamının ne olduğu noktasında tam bir mutabakat yok. Kime sorsanız farklı bir şey söyleyecektir. Kurumsal yapılarda mesela, dijital dönüşüm deyince CEO’lar hemen atlar; “evet dijital dönüşüm yapalım” ama ne kasettekileri tam anlaşılmaz. Gazeteler de biraz böyle. Dijital dönüşüm deyince başta ne anlaşılıyor; 96-2000 yılları arasında erken dönem ilk kez internete gazetelerin online olarak konması sürecinde ki bu Türkiye’de Serdar Kuzunun da başını çekitği Radikal, Posta, Zaman gibi gazetelerle başlamış bir dönem. Yani o dönemde de “internete de haber koyalım, orada da var olalım” diye düşünülmüş ama, 2000’lerden sonra bilgisayarların evlere daha yaygın girmesiyle birlikte insanlar ücretsiz haber tüketimi için internetten gazetelere girmeye başladılar. İşte o noktada olan olmuştu ve geri adım da atılamadı. “Bu işin doğası herhalde budur” dendi. “Böylece reklamda para kazanırız, hem gazete satışını da engellemez” diyerek bunun bir dijital dönüşüm olduğunu düşünmeye başladılar” sözleriyle yanıtlayan Orhan Şener, konuşmasına şu şekilde devam etti; 2000’lere geldiğimiz süreçte Türkiye’deki siyasi iklimin de değişmesiyle ve ifade hürriyetindeki sorunlarla birlikte medya sahiplerinin de yapısının değişmesiyle bu sefer merkez medya dediğimiz şey yavaş yavaş zayıflarken kağıt olarak alınabilecek gazete de azaldı. Bu sebepten ‘dijital born’ dediğimiz doğrudan internetten doğmuş Diken, Duvar, T24 gibi mecraların ortaya çıkmasıyla ve sonrasında Medyascope ki merkez medyada önemli, yüksek kalibre gazeteciler, Murat Yetkin, Uğur Gürses, Kadri Gürsel gibi mühim isimlerin ayrılmasıyla birlikte kendi bloglarında yazmaya yazmaya başladıkları bir döneme de geldik. Aradaki süreçte de şöyle bir şey oldu; özellikle öğrencilerimizin de içinde olduğu kuşak, kağıt gazeteyle temasları kesildi ki zaten dünyada da genel trend bu. Haber, genellikle internetten takip edilen bir şeye döndü ve Twitter özellikle çok domine etti bu süreci. Twitter sanki bir haber mecrası gibi oldu. Şimdi böyle baktığımızda dijitalleşme var da dijital bir dönüşüm yok gibi. Yani bilinçli olarak bir şeye dönüştürülmüş durumda değil. Biraz el yordamıyla olmuş, gerçek bir dijital stratejisi yok. Örneklerle de mevcuttur ki dünyada dijital gazetecilik basılı gazeteciliğin önüne geçmiş durumda.

“İnsanlar Basılı Gazeteye Para Vermek İstemiyor”

Süleyman İrvanın; “İnsanlar basılı gazeteye para vermek yerine bedava olan dijitali talep ediyor” sözleri üzerine Orhan Şener, şu ifadelerde bulundu: “Aslında Batı’da dijital gazeteciliğe abonelik örnekleri mevcut ama bizde ‘insanımız para vermez’ deniyor. İyi de dijital abonelik bizde daha önce denenmedi ki, nereden biliyoruz sonuç vermeyeceğini. İnsanımız Netflix’e, Spotify’a, PlayStation’a para vermez deniyordu ama herkes müziğe, diziye, oyuna para veriyor. Habere neden para vermesin. İmkansız demenin bir anlamı yok. Yeni yeni dijital abonelik koymaya başladı gazeteler”

Süleyman İrvanın; “İnsanlar şöyle düşünüyor, aynı haberin bedavasını bulabiliyorken neden para verelim” sözleri üzerine Orhan Şener; “insanlar fiziksel gazeteye verdikleri paranın yarısını vermeye hazır ama o sistem yok ortada, düzgünce kurgulanmış bir abonelik modeli yok. Daha çok bağış var bizde ama bağış sürdürülebilir değil, tek seferlik ya da ara ara olabilir. En iyisi hibrit modeller, biraz ödeme duvarı, biraz bağış. New York Times mesela e-ticaret yapıyor, yemek tarifleri ve günlük bulmaca gibi ayrıca satın alabileceğimiz şeyler var. Bu gibi çeşitlemeler önemli.” Şeklinde konuştu.

“Her Şeyden Önce Temel Gazetecilik Becerileri Lazım”

Süleyman İrvanın; “ Korona süreciyle birlikte Türkiyede de dünyada da dijital platformlar, dijital habercilik, dijital dönüşüm biraz hızlanmış oldu. Bu aslında geri dönülemez bir noktaya vardı gibi geliyor bana. Gazetecilik bundan sonra böyle gidecek ve buna alışmak durumundayız. Haliyle bu duruma uygun bir gazetecilik gerekiyor. Peki bu durumda gazeteciler hangi donanıma sahip olmalı?” Sorusunu: “Mecralar tarafından baktığımızda birincisi çok agresif dönüşümler yapmamak gerekir. Covid salgını nedeniyle basılı gazete alımında düşüşler var ve bu biraz insanı bir yere bir mecburiyete itiyor ama bunu yaparken de “bu iki seneyi dönüşüme ayırıyoruz” gibi bir lüksümüz yok çünkü maaşlar ödenecek vs. Bu sebeple eldekini bir yandan tutmak ama bir yandan da teşvik ile daha genç kitlelere veyahut bu gazeteyi hali hazırda basılı olarak alan yaşça büyük kitlelere de kolay bir yoldan dijitale nasıl erişebileceklerini farklı abonelik metotlarıyla onlara göstermeliyiz. Mesela basılı gazeteyi alanlara dijital abonelik hediye etmek ve daha sonra dijitali daha kolay ve uygun bir şekilde kullanmaya teşvik etmek gibi yumuşak modelleri olmalı. Bunu yapmak için de somut bir strateji lazım. Mesela ‘dönüşüm editörleri’ denen bir şey var; yani bir editörün tek görevi analitik verilere bakıp “biz kimleri abone yapabiliriz” gibi sorularla kitleyi tanıyıp takip edebilmek olacaktır. İkinci olarak da haberlerde özgün bir şey sunmak gerekiyor. Sadece AA’dan gelen haberi copy paste yapıp başlığı biraz değiştirmek belki trafik getirir ama gelire dönüşmesi biraz zor. Google reklamıyla bir şeyler kazanıyor mecralar ama kısıtlı bu. O yüzden dijitale özgün içerik de üretmek gerekiyor.” Şeklinde yanıtlayan Orhan Şener konuşmasını şu sözlerle sürdürdü; “ Gazeteciler içinse teknoloji hakimiyeti çok söyleniyor ama önce temel gazetecilik becerileri lazım. Okuma, yazma, gözlem, analitik beceri ve dil bilmek, Excel bilmek ve Photoshop benzeri bir tasarı aracı bilmek lazım. Bir de düz okuyup yazmak lazım. Genelde gazeteci her şeyin yüzbirini bilir; dünya tarihi de bilir, Türkiye tarihi de bilir, Avrupa tarihi de bilir, sosyoloji, psikoloji ve iktisat da bilir. Bilmek zorundasınız. Öğrencilerde şöyle bir şey var; gazeteci bir şey bilmez, gider sorar söyleneni yazar. Gazetecilik böyle bir şey olsa zaten Twitter gibi mecralar bu ihtiyacı karşılıyor. Mesela Oytun Erbaş’ın Covid salgınıyla ilgili “Türk geni etkilenmez” açıklamasına bir kişi de demedi ki komşumuz olan İran’da var, Yunanistan’da var bizde neden olmasın. Bu çok basit bir örnek. Bunu bilmek için süper bilime, allameyi cihan olmaya gerek yok. Basit bir mantık yürütmeyle anlaşılabilir. Temel anlalitik düşünce işte. Ayrıca yeni nesil gazetecilik öğrencileri teknolojiyle iç içe olduğu için akıllı telefon kullanımın yeterli olacağını düşünüyor. Ben word dosyası açmayı bilmeyen öğrenci gördüm. Bu anlamda esas üretim araçlarını kullanamıyorsa tüketim için genç olmaya gerek yok. Yaşlılar da gençler gibi tüketim noktasında rahatlıkla teknolojiyi kullanabiliyor.

Yorum bırakın