Kategoriler
Genel

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü nedeniyle International Press Institue (IPI) kapsamında bir webinar düzenlendi. Nevşin Mengünün moderatörlüğünü yaptığı online söyleşiye IPI direktörü Barbara Trionfi, Medyascope’un kurucu yayın yönetmeni ve yazarı Ruşen Çakır, IPI Türkiye komite başkanı Gazeteci Kadri Gürsel konuşmacı olarak katıldı.

Türkiye’de, Mart’ın ilk günlerinden itibaren özellikle COVID19 haberciliği ile ilgili pek çok basın özgürlüğü ihlali kaydettik.

IPI Türkiye Ulusal Komitesine ve Komite başkanı Kadri Gürsel’e Dünya Basın Özgrülüğü Günü’nde düzenledikleri bu etkinlikten dolayı teşekkür ettikten sonra bu günlerde gazetecilik ve basın özgürlüğü üzerine konuşmanın önemini vurgulayan Barbara Trionfi;
“COVID19 krizi sebebiyle basına yeni kısıtlamalar ve saldırıları gözlemlediğimiz Türkiye’de bugünkü sağlık krizinden önce de ciddi baskı altında olan gazeteciler arasında dayanışmayı ve karşılıklı desteği güçlendirmek bugün her zamankinden önemli.
Salgının yayılmaya başladığı andan itibaren dünyanın her tarafından hükümetler çeşitli önlemler uygulamaya başladılar. IPI, bu dönemin gazetecilik ve basın özgürlüğüne etkilerini yakından takip etti ve etmekte. Gazetecilere yönelik her bir saldırıyı ve işlerini yapmalarına engel her bir kısıtlamayı kayıt altına aldık. Her bir kıtadan üyelerimiz ile konuşarak, tecrübelerini dinledik; izolasyonda veya sahada ön safhalarda yer alan gazetecilerin fiziksel ve ruhsal sağlıklarının korunması için yapılabilecekler konusunda tavsiyeler aldık.
Türkiye’de, Mart’ın ilk günlerinden itibaren özellikle COVID19 haberciliği ile ilgili pek çok basın özgürlüğü ihlali kaydettik. Kayıtlarımıza göre en az altı gazeteci yaptıkları COVID19 haberleri nedeniyle gözaltına alındı veya hakkında soruşturma başlatıldı. Gazeteci Hakan Aygün ise hükümetin COVID19 politikalarını eleştirdiği için tutuklanarak cezaevine gönderildi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), FOX TV’ye yine benzer sebeplerden yayın durdurma cezaları verdi.” Şeklinde konuştu.

Geçirilen infaz yasası 90bin tutukluyu tahliye ederken, gazeteciler ve diğer siyasi tutuklular bilerek kapsam dışı bırakıldı.

Türkiye’de COVİD19 salgınına bağlı olarak yapılan basın özgürlüğü ihlallerine dikkat çeken IPI Direktörü Barbara Trionfi konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Bugün Türkiye’de tutuklu 90 gazeteci çifte ceza çekiyor: hem habercilikleri nedeniyle adaletsiz biçimde özgürlüklerinden mahrum bırakılıyorlar hem de tutuldukları hücrelerde sağlık hizmetine erişmeksizin sağlıkları büyük risk altında bırakılıyor. Geçirilen infaz yasası 90bin tutukluyu tahliye ederken, gazeteciler ve diğer siyasi tutuklular bilerek kapsam dışı bırakıldı. IPI bu konuda da endişelerini pek çok kez dile getirdi.Peki bugün küresel duruma baktığımızda, bu kriz sayesinde neleri öğrendik?
Öncelikle bir kez daha öğrendik ki; böylesi kriz dönemlerinde, bizleri güvende ve yetkilileri sorumlu tutabilmek için bağımsız, doğru ve güvenilir habere ve farklı uzman görüşlerine erişim son derece hayati önem taşıyor. Bu süreçte alınan hiç bir acil durum önlemi bilginin yayılmasına kısıtlama getirmemeli.
Yine öğrendik ki; kriz döneminde dezenformasyon çoğalırken, hükümetleri bu durumla mücadelede gerekli araçlarla donatamayız. Mart ayından beri farklı ülkelerde çıkan çeşitli “yalan haber karşıtı” yasalar eleştirel ve bağımsız medyayı susturmak için kullanıldı. Dezenformasyona karşı tek çarenin bağımsız, eleştirel, çoğulcu ve profesyonel gazetecilik olduğunu söyleyebilmek için elimizde bugün pek çok kanıt var. Son olarak da, sağlık krizinin ne zaman biteceğine bakmadan (ki bir gün bitecek), özgür basının tüm dünyada bu krizden son derece zayıflamış halde çıkacağını biliyoruz. Pek çok bağımsız medya kuruluşu bu dönemdeki ekonomik krizi atlatamazken, bu süreçte uygulanmaya başlanan bir çok kısıtlama ve denetleme önlemleri bu krizden sağ çıkacak.
Fakat ben bu süreçten çıkarılan en azından bir pozitif ders olduğunu düşünüyorum: milli sınırlar virüsün yayılmasını önlemekte yetersiz kalırken ve dünya hepimize öncekinden çok daha küçük gelirken, biz ise güvenliğimizin yalnızca ülke sınırları içinde değil global ölçüde üretilen güvenilir, doğru haberin erişimine bağlı olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz.Çin, İran, Rusya ve hatta Türkiye gibi bazı ülkelerden güvenilir bilgi akışının eksikliği salgına verilen küresel cevabı etkilerken, herkesin bu soruna bir çözüm bulma yetisini de engelliyor.
İnsanlar ve kurumlar giderek bu durumun farkına varıyor ve endişeleniyorlar. IPI’ın COVDI19’a bağlı basın özgürlüğü ihlallerini denetlemekteki işlevi tüm dünyada her zamankinden daha fazla ilgi görüyor, haberleştiriliyor.”

“Kamu sağlığı, olağanüstü bir durum var” diyerek basın özgürlüğü noktasında yapılan ihlallerin daha da artması söz konusu oldu.

COVİD19 salgınıyla ilgili yapılan haberlere karşı “salgın zamanında spekülatif haber yapılıyor” tarzı söylemlerle basın özgürlüğüne karşı kamuoyunun tavrına vurgu yapan Medyascope yayın yönetmeni Ruşen Çakır şu ifadelerde bulundu: “Salgın başladığında Türkiye’nin zaten basın özgürlüğü sicili de malum olduğu için gerçekten çok endişelendik. “Kamu sağlığı, olağanüstü bir durum var” diyerek basın özgürlüğü noktasında yapılan ihlallerin daha da artması söz konusu oldu. Birtakım şeyler oldu ama Türkiye’nin şöyle bir durumu da var, bunu özellikle kaydetmek lazım; ilk başta yaşanan o büyük alarm halinden ve bir takım aşamalardan sonra rakamlar ürkütücü olmaktan çıktığı andan itibaren belli bir gevşeme olduğunu görmek lazım. Eğer işler kötü gitseydi, şu anda yaşananlardan daha vahim seyretseydi biz herhalde şu anda bu yayını da yapamıyor olurduk. Bu duruma hazırlıklıydık, bunu bekliyorduk ama işler bir şekilde ilk baştaki kabus senaryoları gerçekleşmediği içi -iyiki de gerçekleşmedi- belli bir yerde kaldı. Burada sağlık bakanı ve sağlık bakanlığına bir parantez açmak lazım; başından beri b bilgilendirme yapıldı. Bunun tam bir şeffaflık olduğunu kesinlikle söylemiyorum ama en azından AKP iktidari son yıllarında görmeye alıştığımız duruma aykırı bir bir görüntü sergiledi. Mesela bizim Medyascope’un da akredite olabildi. Basın toplantılarına hükümetin sevmediği, havuzda yer almayan başka medya kuruluşlarının da gazetecileri katılıp soru sorabildi. Ne kadar verimli geçtiği tartışması ayrı bir konu ama bu bile hiç yoktan iyidir. Tabi bu, bizim ne hallere düştüğümüzü de gösteriyor. Şu husus çok önemli, dünyanın her yerinde ve Türkiye’de de olan bir tartışma; rakamların gerçekleri ne kadar yansıttığı konusu. Burada bu tartışmaları yapıp yapmadığımız konusu önemli ki biz yapabiliyoruz. Devlet zaten sağlık bakanlığı üzerinde verdiği rakamların her şeyi açıkladığını söylüyor ama Türk Tabipleri Birliği gibi kurumlar, yurt dışında ve yurt içinde konuya hakim olan uzmanlar bu konuda çok eleştirel oluyor; verilen rakamların, yapılan açıklamaların tatminkâr olmadığı, mutlak anlamda şeffaf olmadığı yolunda birtakım argümanlar dile getiriyorlar ve biz bunları yayınlayabiliyoruz. Tabi yayınladığımız zaman sosyal medyada özellikle birtakım iktidar yanlılarının tacizlerine maruz kaldığımız oluyor. Bu durum Türkiye’nin sıradan bir realitesi haline geldi maalesef ama eğer iş çok ciddiye binseydi bu tür yayınları yapabilir miydik açıkçası emin değilim.”

“Olağanüstü Durumlarda Kamuoyu Basın Özgürlüğünü Çok Önemsemiyor”

COVİD19 salgının ilk günlerinde korona haberlerine dair yerel gazetecilere yönelik olan gözaltılara değinen Ruşen Çakır: “ Korona salgının ilk günlerinde hiç haber yapılmıyordu. İlk ölüm vakası haberimizi hatırlıyorum, ölen kişiyi saptadık vs ailesi bile kabul etmiyordu. Böyle garip bir durum vardı. Burada aslında biz gazetecilerin önündeki en büyük engel şu: kamuoyu bu tur durumlarda basın özgürlüğünü çok önemsemiyor: “ya bu kadar da özgür olmasanız ne zararı var, zaten çok hassas bir süreçten geçiyoruz” gibi bir yaklaşımı oluyor insanların.” İfadelerinde bulundu.

Otoriter iktidarlar genel olarak dünyada basın özgürlüğünü yok etmek, özgür ve serbest basını ortadan kaldırmak istediklerinde başka kulplar takarlar.

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğünün tarihçesine değinen IPI Türkiye komite başkanı Kadri Gürsel: “1993’de Birleşmiş Milletler tarafından 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla Dünya Basın Özgürlüğü günü veyahut en genel anlamda bu kavram, dünya basın özgürlüğünün ötesinde basın özgürlüğü kavramı en geniş meşruiyet zeminine sahip. Bu açıdan da kaba bir tasnif yapacağım ben, basın özgürlüğünün savunucularıyla basın özgürlüğü düşmanları arasındaki ayrım çizgisi de meşruiyet ve meşruiyetsizlik arasındaki ayrım çizgisi kadar net bir ayrım çizgisidir. Basın özgürlüğü ilkeleri ve basın özgürlüğü savunması günümüzün demokrasi dünyasında demokrasinin klasik değerlerinin savunması bakımından da çok net temel bir ayrım çizgisi oluşturur. Bu nedenle otoriter iktidarlar genel olarak dünyada basın özgürlüğünü yok etmek, özgür ve serbest basını ortadan kaldırmak istediklerinde başka kulplar takarlar. Yani biz, gazetecilik suç değildir diyoruz ama bu gün Türkiye’de cezaevinde bulunan 90 civarında gazetecinin hiç biri de gazetecilik yaptıkları için orada bulunmuyor deniliyor. Çünkü onlar gazetecilikten dolayı değil terör propagandasından, yasadışı örgüt üyeliğinden, casusluktan ya da bir terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmekten suçlanıyorlar. Bu genel gerçekleri, genel durumu çok özel bir dönemde yaptığımız ve idrak ettiğimiz 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü bağlamında belirtmek istedim. Çünkü COVİD19 salgınıyla, tarif edilen bütün özgürlükler basın özgürlüğü de dahil salgın sonrasında ne durumda olacak, yakın gelecekte nasıl bir dünyada yaşıyor olacağız? En çok da bu meseleyi tartışmamız gerekiyor.” Şeklinde konuştu.

Yorum bırakın